Sokağa çıkıp insanlara sorduğumuzda en sık karşılaşılan sağlık probleminin “ağrı” olduğunu görürüz. Ağrı; mevcut veya potansiyel doku hasarı ile ilişkili uyarıya yanıt olarak gelişen hoş olmayan, duyusal ve emosyonel subjektif bir yanıt olarak tanımlanabilir. Genel popülasyon çalışmalarında akut ağrının en fazla olduğu yerlerin baş ve bacaklar olduğu , kronik ağrının en sık olduğu yerin ise sırt ve bel bölgesi olduğu gözlenmiştir.
Akut ağrı doku hasarı gibi bir uyarının biyolojik semptomudur. Lokalize edilebilir. Genellikle keskin, ezici veya yanıcı özellikte olup doku hasarı var olduğu sürece devam eder. Birkaç günden birkaç haftaya kadar devam eder, tedavi edilmezse kronik forma dönüşebilir.
Kronik ağrı bir hastalık sürecidir, nörolojik, psikolojik ve fizyolojik bileşenler ile otonom bozukluğun kalıcı semptomudur. Akut ağrıdan belirgin olarak farklıdır, akut hastalığın ve hasarın olağan seyrinde öngörülenden daha uzun sürer, devam eden hastalık veya hasar iyileştikten sonra da devam edebilir. Lokalize edilmesi daha zordur , künt, acılı ve süreklidir. Hasta bitkin, yorgun ve depresif olabilir.
Kronik ağrı katabolizmayı hızlandırır., yara iyileşmesi gecikir, kas yıkımı artar ve genel bir güçsüzlük oluşur, tromboembolik olaylarda bir artış olur, stres hormonlarının artması sonucu sodyum ve su tutulumu olur, gastrointestinal motilite bozulur, Akupunktur bağışıklık sistemi zayıflar NK hücreleri, lenfositler azalabilir. Kronik ağrının ortaya çıkardığı tüm bu yan etkileri önlemek için ağrının mutlaka tedavi edilmesi gerekir.
Fiziksel modaliteler akut ve kronik ağrı tedavisinde değerli desteklerdir. Yüzeyel ve derin sıcak ve soğuk uygulamalar, transkutan elektrik stimülasyonu, manyetik alan , lazer , egzersiz, masaj, kinezyolojik bantlama ,maniplasyon, davranışsal tedavi yöntemleri, farmakolojik tedaviler, anestetik yöntemler, eklem içi ve yumuşak doku enjeksiyonları, ozonterapi ve günümüzde daha sık konuşulmaya başlayan akupunktur ile nöralterapi ağrı tedavisinde kullanılan yöntemlerdir.
Akupunkturda daha önce tespit edilmiş yaklaşık 361 noktaya iğne tatbik etme işlemiyle etki başlatılır. Bu noktaların yaklaşık %80’ni trigger (tetik) noktalarıdır. Bunlar ana meridyenler veya kanallar üzerinde duran ve belli etkinlikleri deneyimsel olarak tespit edilmiş noktalardır. Akupunktur’un bilinen başlıca etkileri ; ağrı kesici, vegetatif sinir sistemi dengesi, rahatlama ve gevşeme, bağışıklık sisteminin güçlenmesi,damar genişlemesi, dolaşımın hızlanması, hormonal sistemi dengeleme
Pomeranz akupunktur analjezisinin endorfin adı verilen opiat benzeri bir gurup madde ile açıklanabileceğini ileri sürmüş ve akupunkturun ağrılı sendromlarda ve bağımlılık tedavilerindeki etkinliğini endorfinler aracılığıyla yaptığını açıklamıştır. Kronik ağrılarda da etkinliğinin morfinle karşılaştırılacak kadar yüksek olduğu yapılan kontrollü çalışmalar sonucunda saptanmıştır.Yan etkileri ve komplikasyonları yok denecek kadar azdır.
Akupunkturla tedavi edilen hastalıklar her geçen gün daha da artmaktadır. Romatizmal hastalıklar, kireçlemeler, kronik bel ve boyun ağrıları ve fıtıkları, myofasiyal ağrılar, sırt ağrıları ,baş ağrıları,psikolojik hastalıklar,uyku problemleri, irritabl kolon ve diğer bağırsak problemleri ,yumuşak doku romatizması ,kronik yorgunluk sendromu,bağışıklık sistemi rahatsızlıkları,obesite ve bağımlılık,diyabet ve tansiyon,anne sütünün artırılmasında, astım bronşit gibi akciğer hastalıkları,spor yaralanmaları ve menisküs lezyonları , kozmetikte destekleyici önemli bir tamamlayıcı tıp metotodur.